6 Ocak 2012 Cuma

bunları okuyun! okuyun!


Oyun Başlasın!

Duygu Yücel

Evet beyler haklısınız, uslu, sessiz, aklı başında tabiri caizse evlenilecek kız kalmadı, peki niye kalmadı biliyor musunuz? Çünkü siz her ela gözlü çöl ahusunu elde edilecek kız olarak gördünüz hatta kahve, yeşil, mavi gözlüleri de! Ve her birinin ruhunda sinir bozucu, isyan ettirici izler bıraktınız. Önce korunaklı cam fanuslarını yıktınız sonra da dünyanın en saf, en temiz, en iyi kalpli kızı arayışına girdiniz. Ne iyi ettiniz!
Biz baktık ki, kendimiz gibi olmak gereğinden fazla hasar bırakabiliyor, düşündük taşındık sizi taklit etmeye karar verdik. Kimimiz sizin oyunlarınızda çok başarılı olduk, elinizi görüp sizi bile yendik kimimiz de yola daha yeni çıktık.
Mesela biz aldatmayı sevmezken, o kadar çok aldatıldık ki 'aldatmakta güzel bir şey herhalde' diye düşünür olduk. Kimimiz yaptı, kimimiz sadece aklından geçirdi ama herkes çokça sorguladı.
Bizler yalandan nefret ederken sizlerin o kadar çok yalanını yakalar olduk ki saflık üniversitesi mezunu bünyemize yalan ve yalancılık sanatı yüksek lisansı yaptırıp size sizin yalanlarınızla karşılık vermeye başladık.
Ya da biz insanları kolay kolay terk edemez, nedensiz çekip gidemezken, ilişki kesme, aşkı bitirme konularını dan dun yapabilmeye başladık çünkü böyle gördük böyle taklit eder olduk.
Hiçbirimiz yapımız gereği yarınını düşünmeden edemezken, hepimiz birden 'heeey anını yaşa, yarını yarın düşünürsün yeaah' felsefesini yaşamaya başladık çünkü sizin öyle yaptığınız için asla incinmediğinizi gördük.
Hatta bayrağı sizden devraldık seçme hakkımızı kullanmaya başladık. Gidip istediğimiz adamı biz elde etmeye çalıştık, taktik yaptık, fır döndük.
Yani biz sizin sahip olduğunuz bütün 'karşı cinsle iletişim ve ilişki kurma' donanımınızı kendimize uyarlayıp kullanmaya başladık. Yani sizi sizin silahınızla yenebileceğimizi fark ettik, uyanıklık ettik. Yani dengeler değiştikçe artık sizin işiniz bizden daha zor, şimdi ilişkiler için biraz da siz çabalayıp ter dökeceksiniz. Biz artık isteyene canımız fedayken, istemeyene yol yakınken elveda deriz.
Oyunlarınıza oyunlarımızla karşılık veririz. Gerektiğinde susar, gerektiğinde sesimizi yükseltiriz. Biz var ya biz artık felaket şeyleriz!
Aslında itiraf etmeliyim ki siz bulamasanız da biz hala temelde o saftirik kızlarız. Tek farkımız zaman içinde mutasyona uğrayıp bukalemun özelliği edinmemiz. Artık istediğimiz kişiye istediğimiz karakteri gösteriyor, ağlayıp zırlayıp üzüleceğimiz varsa da bunu kendi içimizde halledip anında örtbas edebiliyoruz. Yani amazonlar asla ağlamaz diye bir kural yok aslında, ağlar da canı isterse belli eder, isterse belli etmez artık. Yani canı isterse gelir, isterse gider, isterse seçilir, isterse seçer, isterse vardır, isterse yok. Yani siz bizi fark etmeden birer TESTERE ordusu haline getirdiniz. Tebrik ederiz!
Bu durumda 'Tebrikler ve oyuna hoş geldiniz beyler. Sizinle tıpkı bizle oynadıklarınız gibi bir oyun oynamak istiyoruz. Yalnız belirtmeliyiz ki bulmacayı çözüp bizi elde edebilmeniz için yalnızca 2 saatiniz var. 2 saat sonra sizin oyunlarınız sizi yok ederek hayatımızdan sonsuza dek temizleyecek. Öyleyse, oyun başlasın!


Maske...

Duygu Özlem Yücel

Duygu Özlem Yücel
İŞTE O HİS...

Huzur... Mutluluk... Hafiflik...
Birinin karşısında tüm maskelerini çıkardığın o an…
Ne soğuk kadın olursun, ne güçlü kadın o saatten sonra, ne kompleksiz kadın olursun ne de ulaşılmaz… Her ne masken varsa taktığın uçar gider onun yanında. Çatlak kadın olursun biraz, çocuk kadın, arsız, tutkulu kadın, takıntılı, kompleksli hatta ojesiz, fönsüz kadın... Neyse içinde gerçekten yaşattığın, bastırdığın, saklamayı seçtiğin, tüm o gizli kapaklı fırtınaların ortaya dökülür tek tek … Ondandır güçsüzlüğün, kalkanlarını bırakmışsındır bir kere, çırılçıplaksındır artık birinin önünde... Ondandır korkuların çünkü bilirsin ki daha çok canın yanar kalkanların olmadan, kalbin daha çok kanar… Ne zordur atmak o maskelerini, göstermek asıl halini ve ne umursamazdır, ne hafif… Maskesiz kahkahaların da daha gerçektir, gözyaşlarında. Kalbin ortadadır işte al götür der gibi… Al götür, gözün gibi bak hatta kır, dök, saç, yeter ki sende kalsın!
Ah be kadın naptın, yapılır mı böyle şey, bırakılır mı bütün maskeler bir yana ve indirilir mi hiç bütün kalkanlar birinin yanında?.. demezsin bile, aklına gelmez, umrunda olmaz.
Sevmek istersin, sevilmek, aşık olmak, aşka düşmek, mutlu olmak istersin, mutluluğuna şaşmak hatta şaşıp kalmak, kaybetmekten korkmak, o korkuyu taa iliklerinde hissetmek… İstersinde istersin işte. Maskelerinle yaşayamadığın her şeyi, o en korunmasız halinle yaşamak istersin. Nefes alır gibi, doğal akışında, sanki o hisler hep varmış gibi. Ah o maskesizlik nasıl bir şuursuzluktur peki? Yarının yokmuş gibi, yarın o maskelere hiç ihtiyacın olmayacakmış gibi, onlar artık çöpmüş gibi.
Ama öyle olmaz.  Hayat!.. Nasıl üzer insanı sonunda, nasıl kırar, nasıl geri alırsın kalbini kanaya kanaya. Ve ağlarsın, zırlarsın, lanet edersin de bir maske seçersin dolabından takarsın yine itinayla. O eski kadın geri gelir bir anda, kendini korumak için maskesini takan, zırhını kuşanan…
Ama ne fark eder? Hikaye burada bitmez ki! Bir gün, hem de hiç ummadığın anda, ummadığın bir yerde, beklide en ıssız hissettiğin zamanda biri gelir ve maskelerini çeker alır yüzünden yeniden…
Ve işte yine o his,
Huzur... Mutluluk... Hafiflik...


Sev

Duygu Özlem Yücel


Şimdiye kadar kimleri sevdin? Kimlere değer verdin? Kimlerin peşinden gidip, neleri kazanıp, neleri kaybettin? Çok mutlu olduğun anlar olmadı mı severken ya da çok mutsuz olduğun? Sevdiğine değenini bulduğun olmadı mı hiç ya da sevdiğine pişman edenini?
Her kimi sevdiysen, her kime değer verdiysen ve her ne yaşadıysan hepsini bir yana koy şimdi. Bırak gitsin. Bundan sonrasında ne yap biliyor musun?
Seni, senin kendini sevdiğin kadar sevebilecek birini sev.
Sana karmaşanın arasında sakinliği getirebilecek, sakinliğine hareket katabilecek birini sev.
İçindeki seni görebilen birini sev. Bakımlı seni, mesafeli seni, nazlı seni, kasıntı seni ya da dışarıdan gözüken her ne sen varsa hiçbirini değil, yalnızca sen olan seni seven birini sev.
Oyunlar oynamamış birini değil, yeterince oyun oynamış, oynayıp da hepsinden bıkmış, yalansızlığa dolansızlığa susamış birini sev.
Sevilmeyi hak edeni, senin sevgine değenini sev.
Seni aklıyla seveni değil, kalbiyle sevip aklını yitirenini sev.
Sevginle şımarıp yok olanını değil, şımardığı kadar seni şımartanını sev.
Kendi gibi olanı sev, kendi gibi davrananı, kendiyle çoktan barışmış olanı.
Kalbinde merhamet olanı sev ve biraz delilik. Merhametli bir deliyi sev.
Düşüneni sev, düşüncesizi değil.
Ve ruhuna dokunabilenini sev yalnızca tenine değil.
. . .
Seveceksen öyle birini sev işte.
Bundan sonra seveceksen anca öyle birini sev!




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder